kukuvakblog.blogspot.com

  • Ana Sayfa
  • Günlük
  • Okudum-Dinledim
  • Öneri
  • Gezdim-Gördüm
  • Ben Kimim
  • Kendin Yap

    4 Kasım 2016 Cuma

    AKNETREND TEDAVİSİ-DEĞERLENDİRME 1

    Merhaba,merhaba,merhaba :)
    İş yoğunluğundan sebeple sürekli ilgilenemediğim blogcuğumda yeni bir değerlendirme yazısıyla karşınızdayım:)
    Bir süredir muzdarip olduğum sivilce problemlerim artık katlanılmayacak bir hal alınca soluğu bir dermatologda aldım. Ergenlikte asla sivilce problemleri yaşamamış biriyim.Cildim karma bir cilt.Yani alın ve burun bölgesi yağlı.Diğer yerler kuru.İnce yapılı bir deriye sahibim.Dönemsel olarak bir iki sivilce dışında çok büyük sorunlar yaşamadım cildimde.Bu sivilceler de akne olmadan hafif şekilde atlatılan cinstendi hep.Ama son iki yıldır çenemin sağ tarafında yanak-kulak-boyun aralığında geçmek bilmeyen,kronikleşmiş bir sivilce problemi yaşıyordum.Sol tarafta da zaman zaman çıksalarda,bir süre sonra sönüyorlardı.Ben yanaklarımda asla sivilce görmemiş insan,şimdi sivilce izleriyle yaşıyorum.
    Çok fazla makyaj yapan hatta ten makyajı neredeyse hiç yapmayan biriyim.Özel bir gün değilse sadece allık sürüp çıkarım.Yani bu sivilcelerin sebebi makyaj ürünleri değil.Sürekli olarak cilt bakımı yaparım.Her gün düzenli olarak yüzümü temizlerim ama yine de önüne geçemedim.Bu süreçte temizleme ürünlerimi değiştirmeye ve parabensiz,silikon içermeyen ürünler kullanmaya başladım.
    La Roche Posay'in Effaclar Gel başta cildime çok iyi geldi.Sivilceler sönmeye başladı.Ama cilt bu ürüne alıştıktan sora yeniden çıkmaya başladılar.Bende artık dermatoloğun yolunu tuttum.
    Doktorum şikayetlerimi dinledi ve muayeneden sonra inatçı bir tür olduklarını,deri altında çok fazla çıkmamış akne olduğunu bunların kurutulmazsa sürekli olarak sivilce sorunumun devam edeceğini söyledi.Bunun içinde ilaç tedavisi önerdi.Ben bir çok kişiden duyduğum,korkunç bir şeymiş gibi anlatılan bu tedaviye başlamak istemedim.Çünkü normalde de ilaç kullanmayı asla sevmeyen,vücuda faydadan cok zararı oldugunu düşünen biriyim.Bir de üstüne bu ilacın başta sivilce oluşumunu arttırdığı,tüm sivilcelerin dışarı cıkmasını sağladığını cok kişiden duyunca bu durum benim için korkunç bir şeydi.Fakat doktorum istersen dışarıdan,kremlerle tedaviye başlayalım ama bir süre sonra tekrar çıkacaklar deyince mecburen kabul etmek zorunda kaldım.Önce tam kan tahlili isteyip kan değerlerime baktı doktorum.Ardından Aknetrend 20 mg yazdı.Bunun yanında kremler tabi ki.
    Şimdi doktorun neler söylediğinden ziyade benim bu süreçte neler yaşadığımı yazmam sanırım daha faydalı olacak çünkü eminim sizde kullanmak konusunda benim kadar endişelisinizdir.
    Ben sabah ve akşam olmak üzere günde 40 mg alıyorum.Bugün itibariyle de 2.ayı geride bıraktım.Doktorum ilacın süresinin kiloya bağlı olarak ayarlandığını söyledi.Tabi ki bu süreçte sivilcelerin tedaviye ne kadar cevap verdiği de önemli.Bana toplamda beş buçuk aylık bir süre kullanmamın yeterli olabileceğini söyledi.
    Peki iki ayda ne gibi değişiklikler oldu?
    *İlk bir hafta hiç bir etki görmedim.Bir haftanın sonunda dudaklarımda çok hafif soğuktan kurumuş hissi yarattı.
    *İkinci haftanın sonunda dudak çevresi ve burun deliklerinin başladığı yerlerde hafif acı hissetmeye başladım.Hani grip olursunuz da sürekli çektiğiniz burun çevresi hassaslaşır ya,o şekilde hafif bir acı hissettim.Nemlendiricilerle geçirdim acıyı.
    *Dördüncü haftanın sonunda dudaklarım iyice kurumaya ve dudak çevresi soyulmaya başladı.Bir kaç tane dudak nemlendiricisini aynı anda kullandım ve hangisinin daha etkili olduğunu anlamaya çalıştım.Nivea'nın Essential Care dışında kullandığım nemlendiricileri sadece bir iki dakikalık rahatlama sağladı.Essential Care içlerinde en sıvıya yakın olanı ve uzun süre nemli tutanı.Neutrogena Güneş Koruma Faktörlü (20 SPF) Dudak Nemlendiricisi bir diğer beğendiğim ürün.Burt's Bees in nemlediricileride fena değildi.Ama benim cebimden,çalışırken masamdan asla ayırmadığım Essential Care oldu şimdiye dek.
    -Bunların yanında kol ve bacaklarımda kurumalar oluştu ve bunlar içinde duş sonrası yine doktorumun verdiği Exipial Lipo Emülsiyonu kullandım.Yoğun fakat çabuk emilen bir yapısı var.Çok sevdim.
    *Bu süreçte sivilcelerimde çok fazla bir iyileşme olmadı fakat artışta olmadı.Ama bunun dışında alnımda ve burun üstümde müthiş bir temizlenme ve parlaklık var.Siyah ve beyaz noktaların geçmesi pürüzsüz bir görünüme kavuşmak en güzel yanı.Bir de benim sırt ve göğüs bölgemde de aşırı olmasa da siyah nokta ve sivilceler vardı.Bunlar neredeyse tamamen yok oldu diyebilirim
    -Yedinci haftanın sonunda yüzümdeki soyulma azalmaya başladı.Sanırım bunda sürekli nemlendirmem çok etkili.Temizleyici olarak doktorumun önerdiği Moos Gliserin ve Papatya Özlü Cilt Temzileyicisini kullanıyorum.Kokusu çok güzel ve yumuşacık bir yıkama sağlıyor.Sabah ve akşam La Roche Posay Hydreane Riche nemlendiricisini kullanıyorum.Bunun dışında her duş sonrası doktorumun verdiği Nadixa kremi kullanıyorum.Çünkü bu yüzümde aşırı yağlı bir görünüm oluşturuyor.Günlük hayatta kullanımı pek hoş görünmüyor.
      Her ay doktorum kontrole çağırıyor ve kan tahlilleri yapıp durumuma bakıyor.Bu hafta tekrar kontrole gidicem ve yüksek ihitimal dozajı arttırıcaz.
    Özetle korktuğum kadar büyük sorunlarla şimdilik karşılaşmadım.Bundan sonra sivilcelerimde bir artma yaşanacak mı yaşayıp görücem.Umuyorum ki artmayacak,gün geçtikçe azalacak ve beni utandırıcaktır bu tedavi.Kullanılan ürünlerin görselleri için isimlerin üzerine tıklamanız yeterli.Umarım faydalı bir yazı olmuştur.Tedavinin gidişatıyla ilgili başka bir yazıda görüşürüüzz:)
    Sevgiler
    F.G.


23 Eylül 2016 Cuma

YVES ROCHER VOLUMIZING ŞAMPUAN,REPERATİON ONARICI SAÇ KREMİ VE SAÇ BAKIM MASKESİ

Merhabalar efenim:)
    
     Uzun zamandır iş yoğunluğu ve yaz tatili sebebiyle ilgilenemediğim blogcuğuma bugün bir öneri yazısıyla döneyim istedim.

      Güzellikle,kozmetikle yada makyajla ilgili çok iyi öneriler verebilecek biri değilim.Zira ilgi alanım değil:) Tam bu noktada makyaj blogerlarını ayrıca tebrik ve takdir etmek istiyorum çünkü bu iş için ciddi zaman ayırmak gerek kanaatindeyim,benim öyle bir vaktim yok malesef. 'Sevdiğin,zevk aldığın bir işe her türlü vakit ayırabilirsin' cümlesinden yola çıkarak benim böyle bir merakım yok galiba da diyebiliriz :)

     Makyaja çok büyük merakım olmasa da kişisel bakımıma dikkat etmeye çalışıyorum.Kullandığım ürünlere dikkat ediyorum.
       
      Bu yazıda da size saçlarıma bu konuda nasıl özen gösterdiğimden bahsetmek istiyorum.Kendini beğenen,ben çok güzelim diyen biri asla olmadım,hatta kendimi hiç beğenmiyorum :) Ancak saçlarım konusunda yalan söyleyemiycem,en çok onlara güveniyor,kendilerine bayılıyorum:)Çocukluğumdan beri en cok dikkat çeken şeydi bende saçlarım.Upuzun ışıltılı kumral bir renge sahipti saçlarım.Herkes bayılırdı.Yıllar içinde uzunluğu azalsada rengi değişmedi çünkü boya konusunda hep temkinli oldum.26 yaşındayım,bir çok yaşıtıma göre asla komple boya yaptırmadım.Sadece toplamda 3 kere cok uzun aralıklarla paket,ombre yada ışıltı ne derseniz artık bunları yaptırdım ve saçımın doğal tonlarına yakın olduğu için ekstra güzel durdu saçlarım.
     Bu sebeplerden ötürü saç bakımıma da ayrıca özen gösteriyorum ve kullandığım ürünlere dikkat ediyorum.Saç yapım diplerden ince telli ama saç sayım oldukça fazla:) Fazla saça sahip olmak bu tipte bence avantaj çünkü saçınız sönse bile asla kafanıza yapışık durmuyor.Bunda kullandığım 
 Yves Rocher Volumizing Şampuan'ın da büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim.Çünkü ince telli saçlara hacim vermeyi vaadeden şampuan bende vaadettiğini kesinlikle yerine getirmiş durumda.
     
    Yaklaşık bir yıldır kullanıyorum ve çok memnunum.Şampuanı tek başına kullanmadığımı da burada belirtmek isterim.Çünkü bu şampuan yıkarken bile farkettiğiniz bir sertlik veriyor saça.Çok fazla köpürmüyor,köpürse bile hemen kayboluyor.Bu sebeple ilk başta temizlemediği hissine kapılsam da sonrasında farkettim ki gayet güzel temizliyor.Ancak yanında saç kremi kullanmadığım da kuruduktan sonra çok aykırı ve kabarık dalgalarım olması ve şekil almakta zorlaması sebebiyle mutlaka krem kullanıyorum.Yves Rocher Reperation Onarıcı Saç Kremi'ni Yves Rocher çalışanlarının önerisiyle tercih ettim ve gerçekten memnun kaldım.Şampuanla iki kez yıkayıp arkasından saç kremini uyguladıyıp duruladığım saçlarım,çok daha yumuşak oldu ve kolay şekil aldılar.Normal de fönü kolay bozulan saçım bu ürünler sonrasında hiç bozulmadı.
                                    
    Benim bir problemim de saçlarıma hiç bir işlem uygulamadığımda dahi dik dik duran saç kırıklarımdı.Topladığım zamanda bile bir yerlerden mutlaka çıkıp beni deli ediyorlardı.Bu şikayetimden Yves Rocher çalışanlarına bahsettim ve bana Yves Rocher Reperation Saç Bakım Maskesi'ni önerdiler ve söyledikleri gibi uyguladım.



    Saçınızda 10-15 dk bekletip durulamanız yeterli.Ben haftada bir şampuanlama sonrasında maskeyi uyguladım,durulama sonrası da saç kremini uygulayıp durulayıp çıktım ve saçım inanılmaz toparlandı.Maskeyi uyguladığım günler saçlarım her zamankinden çok daha düzgün ve yumuşak oldular.O günler saçlarıma hiç bir işlem uygulamadan bile çıktım.Şampuanın rahatsız etmeyen güzel bir kokusu var.Ancak saç kremi ve bakım maskesinin kokularına bayılıyorum.İnanılmaz güzel kokuyorlar ve uzun süre saçta kalmaya devam ediyorlar.Üstelik asla paraben içermiyor ve bitkisel içerikliler.
     Ben ürünleri indirim dönemlerinde temin etmeye çalışıyorum.Yves Rocher'dan gelen mesajları takip ederek indirimli günlerde ikişer,üçer alıp stokluyorum çünkü şampuanın ve kremin gramajı düşük.Daha büyük boylarını çıkarsalar hiç fena olmaz hani:) 
     Kullandığım ve faydalı bulduğum bu ürünleri kendimce size de önermek,aklına takılan olursa burdan faydalansın  diye yazmak istedim.Umarım faydalı olur.
  
     Sevgiyle,
     F.G.
           

9 Haziran 2016 Perşembe

AKILLANDIM MI NE?


Yolunda gitmeyen bir şeyler varsa şayet,doğru yolda olmadığındandır.
Bunu daima ışığın cazibesine kapılıp,ona doğru yürüdüğümde anladım.
Parlak,ilgi çekici ve benim ona doğru yürümemi sağlayan bir ışık.
Ama ters giden bir şeyler vardı.Ne kadar yürürsem yürüyeyim ulaşamadığım ve ne yapmam gerektiğini bilmediğim.
Işık daima sizi cezbeder ve ona ulaşmak için türlü şeyi göze alabilirsiniz.Işığın yerine çok isteyip ulaşamadığınız bir şeyleri koyun mesela.Böyle daha iyi anlayacaksınız.
Gözleriniz kamaştırmıştır ve siz başka hiçbir şey göremezsiniz. Heh tamda öyleydi işte.
Sadece parlak bir ışıktı gördüğüm,yolumu,önümü görmemi engelleyen. E istediğim şey ona ulaşacağım yolda bana engel oluyorsa?
Bir şey yapmalıydım,önümü görmemi sağlayacak.Durup düşündüm,düşünürken arkamı döndüm
veeee bingoo!!
Yürüdüğüm ışık, ona arkamı döndüğümde önümü aydınlatıyordu.Yani ışığı arkamda bırakmam gerekiyordu.Bu sayede yolum aydınlanacaktı ve ben nereye gittiğimi bilerek ilerleyebilecektim.
İşte o gün anladım ki amaç edinip gerçekleştiremediğim her şey,bu hayat denilen yolda önümü aydınlatan birer tecrübe.Arkamda bıraktığımda,ona ulaşamamış olsam da yine bana fayda sağlayan bir çok şey.
Şimdi biliyorum.Yeni bir yoldayım ve yaşadığım her şey arkamda bıraktığım tecrübelerim,yolumu aydınlatan güneşim.
Sevdin ama olmadı,istedin ama alamadın,çalıştın ama başaramadın.Olsun.Onlar olmasaydı bugün nereye doğru yürümen gerektiğini bilemeyecektin.
Yolunu aydınlatan her şeye şükret ve bekleme yapma devam et ;) 

8 Haziran 2016 Çarşamba

Benim Hala Umudum Var...



Başıma ne geldiyse kendimden geldi.İnsan kendinin en büyük düşmanı ya neyse.
Biri yazmış, ''Gittiğim yol yol değil de manzarasını seviyorum.'' diye.
Ne manzaralara kapılıp yolumu uzattıkça uzattım ben.Bir de pis bir huyum var ki sorma gitsin.O yol,yol değil geri dön, desende ille ben kendim görmeliyim yol mu değil mi diye.
Sonunu düşünen kahraman olamaz felsefesini hayli yanlış anlamış olsam da,sonuna kadar gitmeye inat ettim hep.
Vapur kaçıyor. 5 dk var biliyorum.Benim yetişmem için nereden baksan 10 dk lazım.Olsun.Ben yine de denerim şansımı..Ya geç hareket ederse ve ben yetişirsem?
Böyle diye diye 1 dk kala ne çok vapur yakaladım,ne çok vapur kaçırdım ah bilsen.
Peki onca kaçan vapura rağmen akıllandım mı?
Sor bana pişman mıyım?
Ooo bile bile lades,en sevdiğim.
Ben ne zaman vazgeçersem, anla ki umudum kalmamış.Ben ne zaman vazgeçersem ,anla ki vapuru yakalamışım ama yer kalmamış...

1 Haziran 2016 Çarşamba

ETAMİN AŞKINA

       Merhaba,
   
   Hayatın rutininden sıkılıp,kendimi oyalamayı bulduğumdan beri daha rahatım.Hani küçükken kendi kendine oyun kurar,kendini oyalarsın ya benim ki de o hesap işte.Biraz sağa sola kafayı fazla takan biriyim ve düşündükçe işlerin beni daha da sıkıntılı bir hale soktuğu zamanlar başka bir şeylerle ilgilenmenin gerçekten bana iyi geldiğini fark ettim bir kaç yıl önce.Mesela ''kitap okumayı sevmiyorum ben yeaaa'' diyen birini pek anladığım söylenemez.Evet müthiş bir kitap kurdu değilim ama sürekli elimde bir kitabım mutlaka bulunur.Bittiğinde hiç ara vermeden yeni bir kitaba başlarım.Çünkü kitap okumak beni başka diyarlara götürür.Zaten hayal kurmayı,başka alemlerde dolaşmayı oldukça seven ben buna da bayılıyorum işte.

30 Mayıs 2016 Pazartesi

HER DİNLEYİŞİMDE BENİ O ZAMANA GÖTÜREN...


Kukuvak Nedir?

           Merhaba,

         Blog açmaya karar verdiğinde ilk akla gelen ''Bloğumun ismi ne olsun?'' sorunsalını bende yaşadım.Bir kaç isim buldum kendimce ama hem bana ait olsun,hem değişik ilgi çekici olsun hem de az bilinen bir şey olsun istedim.Bana,hayatıma özgü olsun istedim.Yöresel bir kelime bulsam diye düşünürken birden geldi aklıma kukuvak.
         Ben İstanbul doğumluyum.Annem babam Trabzon-Maçka doğumlu.Ergenliğe kadar orada yaşamış daha sonra bir şekilde gelmişler buralara.Çoğu akrabam İstanbul'da yaşıyor olsa da,mutlaka büyük bir çoğunluğu her fırsatta memlekete giderler.Bayramlarda,yaz tatillerinde asla ihmal etmezler gitmeyi.Ben de bu sebepten annem babam sayesinde çocukken her yaz gittiğim memleketimden ve kültüründen çokta uzak değilim aslında.Çocukluktan 20'li  yaşların başına kadar uzunca bir süre gitmedim ama sonra herkesin hayran olduğu Karadeniz'e artık yeniden gitmem gerektiğini anladım ve son 3 yıldır her yaz mutlaka kaçıyorum.
         Kaçıyorum diyorum çünkü gerçekten kaçıyorum.İstanbul'un karmaşasından sonra orası o kadar sakin,o kadar yalın geliyor ki insana sakinlikten kafayı yemeye korkuyorsun,alışkın değilsin çünkü.
         Aslında oraların güzelliğini başka bir yazı da genişçe anlatsam hiç fena olmayacak zira konumuz ''kukuvak'' tı ve konumuzdan fazlasıyla uzaklaştım :)

         Ben küçükken köye gittiğimizde çayırda çimen de deliler gibi koşturup oynardık.Elimize geçen türlü otu,bitkiyi merak eder sorardık,çünkü İstanbul'da görmemişiz.İşte o zamanlarda babamların ormana ''kukuvak'' toplamaya gittiğini hatırlıyorum.O ''kukuvak'' lar toplanır,gürül gürül yanan kuzine'nin üzerine dizilirdi.Pişince afiyetle yenirdi. Peki ''kukuvak'' nedir? Karadeniz bölgesinde bazı yörelerde yenilebilir mantara verilen isim.Yenilebilir diyorum çünkü benim blog header ıma koyduğum fotoğraftaki mantar türü aslında zehirli bir tür.
          Bir ilginç bilgi daha.Peki zehirli olan yada yenilebilir olmayan mantara ne denir bizim oralarda? Sıkı durun ; Çakal Osuruğu :) Onu da ilk annemden duymuştum ve çok komik gelmişti,çünkü gerçek zannetmiştim :) Tarlamızın başında dümdüz çimen olan bir alan vardı ve biz hep orada oynardık kardeşim ve kuzenlerimle.Her gün oynadığım çimenlikte bir sabah gittiğimde beyaz beyaz pofidik mantarların bittiğini gördüm.Koşarak anneme söyledim oda bana ''onlar Çakal Osuruğu'' demişti.Ben de şaşkınlıkla ''Nasıl yani? Gece çakallar gelip bizim çimenimize mi osurmuş? Sonra da orada bu beyaz şeyler mi çıkmış?'' demiştim :) Neyse ki annem beni geniş hayal dünyamdan çıkarıp,onların sadece birer mantar olduğunu söyledi de çakalları gece çimenimiz de hayal etmekten kurtuldum :)
           Çocukluğuna dair anılar bazen bir fotoğrafla,bazen sadece bir kelimeyle aklınıza gelir sizi gülümsetir.Şimdi aynı gülümseme yüzümde.Neyse siz dua edin bloğun ismini Çakal Osuruğu koymadım :)))
             Sevgiler...
             F.G.

27 Mayıs 2016 Cuma

İlk Gevezeliğime Hazır mısın?

             Merhaba,

             Bu bloğu açma sebebim den Ben Kimim? yazımda kısaca bahsetmiştim aslında.Biraz günlük,biraz arkadaş olsun diye.Bir nevi hobi aslında yazmak.İlgi duyduğum konuları paylaşmak.Belki aynı konulara ilgi duyduğum insanlarla burada fikir alışverişinde bulunur yeni şeyler öğreniriz birbirimizden.Dedim ya bir nevi arkadaş.Kendi kendine konuşmanın belki başka bir çeşidi.Tek farkı başkaları da görüyor bu konuşmaları ve çoğumuz bundan rahatsız değiliz ki buradayız :)
            Aslında ben konuşmayı seven biriyim.Hatta belki fazla bile konuşuyorum denilebilir.Tamam tamam hiç gizlemeyeceğim ben bildiğin gevezeyim :)Yoruluyorum bazen konuşurken,nefesim kesiliyor. Bu defa da yine çok konuştum diye kendimi eleştirmek için konuşuyorum :) Ama bu kendini ifade etmeyle ilgili bir problem bence.Yani neden fazla konuştuğumu zaman zaman sorguladığımda kendimce böyle bir bahane buldum belkide.Karşımda beni dinleyen insanlara o detayı vermezsem aynı duyguyu geçiremeyecekmişim gibi geliyor.Sanki benim hissettiğim heyecanı yada üzüntüyü o aynı derece hissetmeyecek, anlatmak istediğim şeyi anlamayacak gibi.Benim detaycı olmamla da ilgili bu mesele.Şimdi kendimi bu konuda törpülemeye çalıştığım bir dönemdeyim.Bilmiyorum bu bloğu açma hevesim de bundan kaynaklanmış olabilir.İlla bir şeyler anlatmam gerekiyor galiba ve kimsenin başını şişirmeden şuracıklara yazıveririm ben de ne yapayım :)


Sevgiler...

F.

ARKA ARKAYA DEFALARCA DİNLENİLENLER DE BUGÜN...


26 Mayıs 2016 Perşembe

BEN KİMİM?

           Ben Fatoş.İstanbul'da doğdum,büyüdüm ve hala İstanbul'da yaşıyorum.İktisat okudum,hep bir bankacı olmak hatta bankada üst düzey yönetici olmak hayalim vardı.Ta ki mezun olup iş aramaya başlayana kadar.
           Bankacı değil Denetçi oldum.Hala Smmm stajyeriyim ve hayatın bundan sonra bana ne gibi planlar hazırladığını merak eden biriyim.
           Yine de plan yapmaktan,hayal kurmaktan hiç vazgeçmem.Bazen hayal kırıklıklarım büyük olur ama olsun kurarken mutluydum.Hayatta her istediğimiz olsaydı eğer nankör olurduk bence.
          Ailesine ve arkadaşlarına fazlasıyla düşkün,asla vazgeçmeyen,kendini oyalamayı seven,hayalci,biraz da hevesci (burada gerçekten belirtmeliyim ki çok çabuk heveslenip çok çabuk vazgeçebiliyorum :) ) bir Fatoş işte.
          Hee bu arada Kukuvak'ta ne derseniz diye;
Annem babam Trabzon'lu ve bizim oralar da bildiğiniz mantara kukuvak derler.E kukuvakta hemen ezilip büzülen,içi geçen bişeyse,bana en yakışanı bu olurdu heralde :)
       Belki başka yazılarda hayatımı daha detaylı anlatırım.Bu bloğu da benim günlüğüm,başka bir arkadaşım olsun diye açtım.Bundan sonra gelir buralara yazarım ben.
                                                                                                                      Sevgiyle...

MARK ELİYAHU - JOURNEY